Murat Bayram – Hukuk ve Ahlak İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme

Murat Bayram – Hukuk ve Ahlak İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme

Murat Bayram, Dr. Öğr. Üyesi,

Bingöl Üniversitesi

https://orcid.org/0000-0002-4768-8282

DOI: 10.5281/zenodo.8083398

Hukuk ve Ahlak İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme

Toplumu düzenleyen yasaların yanı sıra ahlak da önemli bir yere sahip olmuştur. Hukuk ve ahlak alanının ilişkili kaynak ve amaçlara sahip olması, iki alanın etkileşim içinde olmasını kaçınılmaz kılmıştır. Hukuk ve ahlak, felsefe tarihi boyunca bazen ilişkilendirilmiş bazen de birbirinden keskin sınırlarla ayrılmıştır. Bu iki alanın açık bir şekilde birbirinden soyutlanmaya başladığı Ortaçağ sonrasında, hukuk ve ahlakın ayrı olduğu ve hukukun otoritesini ahlaktan değil egemen güçten aldığı ileri sürülmüştür. Hukukun otoritesinin egemen merkezli olmasıyla birlikte hukuka pozitif bakışlar çoğalmış ve doğal hukuk görüşleri reddedilmiştir. Pozitif hukukçular, doğal hukukun kabul ettiği ahlaki geçerliliği reddederek, hukuki geçerliliğin nihai olarak bir hukuk sisteminin normatif yapısının bir ürünü olduğu iddia ederler. Bu çerçevede çalışmamızda hukuk ve ahlakın temellerini irdeleyerek hukuk felsefesi tarihinde ele alınış biçimlerine değinilecektir.

Onur Kabil – Bilimde İtibar Hırsına Bir Örnek: Yağ Damlası Deneyi

Onur Kabil – Bilimde İtibar Hırsına Bir Örnek: Yağ Damlası Deneyi

Onur Kabil, Arş. Gör. Dr.,

Sakarya Üniversitesi, Felsefe Bölümü

https://orcid.org/0000-0001-7545-7994

DOI: 10.5281/zenodo.8083384

Bilimde İtibar Hırsına Bir Örnek: Yağ Damlası Deneyi

Robert A. Millikan’a 1923 yılında Nobel Ödülü getiren yağ damlası deneyi iki tartışmayı doğurur. Birincisi, Millikan’ın, benimsediği varsayımlara uygun olmayan verileri göz ardı ederek manipüle ettiği iddiası, diğeri de danışmanlığını yaptığı doktora öğrencisi Harvey Fletcher’ın adını, deneyde önemli katkıları olduğu halde Nobel Ödülü getiren makaleye yazmamasıdır. Bu yazıda ikinci tartışma üzerinde durulacaktır. Millikan’ın uzun süredir ödül ve itibar peşinde koşan bir bilim insanı olarak, kendisine şöhret getireceğini tahmin ettiği bir çalışmayı tek başına üstlenmek istediği anlaşılmaktadır. Oysa Fletcher’ın ölümünden sonra yayımlanan otobiyografik yazısında yazdıklarıyla, Millikan’ın Otobiyografi’sinde anlattıkları arasındaki farklılıklar, yağ damlası deneyinin sadece Millikan’a ait olduğu konusunda şüphe uyandırmaktadır. İki bilim insanının deney süreci hakkında anlattıkları öyküler iki noktada farklılaşır. Bu farklardan ilki, deneyde su yerine yağ kullanılması fikrinin kime ait olduğuyla ilgilidir. İkinci ayrılık ise deney düzeneğinin siparişinin ne zaman yapıldığıdır. Bu noktalar ve Fletcher’ın deney süreci hakkındaki diğer bilgilendirmeleri, kendi yazdığı otobiyografinin özellikle ölümünden sonra yayımlanması konusundaki ısrarı ile birlikte düşünüldüğünde yağ damlası deneyinin “Millikan-Fletcher deneyi” olarak anılması gerektiği, Fletcher’a hak ettiği itibarın verilmesi açısından önemlidir.

Onur Kabil & Tufan Çötok – Platon’un Kharmides’inde Ölçülülük (Sophrosyne) Kavramı

Onur Kabil & Tufan Çötok – Platon’un Kharmides’inde Ölçülülük (Sophrosyne) Kavramı

Onur Kabil, Arş. Gör. Dr., Sakarya Üniversitesi, Felsefe Bölümü

https://orcid.org/0000-0001-7545-7994

Tufan Çötok, Doç. Dr. Sakarya Üniversitesi, Felsefe Bölümü

https://orcid.org/0000-0002-9664-4745

DOI: 10.5281/zenodo.7268492

Platon’un Kharmides’inde Ölçülülük (Sophrosyne) Kavramı

Denilebilir ki Platon’un diyaloglarına ilgi hep canlı kalmış ve kalacaktır. Bunun arkasında yatan nedenlerden biri de filozofun hala aktüel olan felsefe kavramlarına bitip tükenmez ilgisidir. Kharmides, tam da bu ilginin açık bir şekilde görüldüğü diyaloglardan biridir ve konusunu ‘sophrosyne’ kavramının ne şekilde tanımlanması gerektiğine yönelik tartışma oluşturur. Son derece renkli ve verimli bu tartışmada Platon, Sokrates aracılığıyla kavramı dinginlik, alçakgönüllülük, herkesin kendine ait işleri görmesi, iyi şeyler yapmak, kendini bilmek gibi tanımlamalar eşliğinde tartışır. Sophrosyne, yani ölçülülük, Platon öncesi Yunan düşüncesinde aktüel bir kavramdır. Platon tarafından tekrar felsefe sahnesine çıkarılmasının gerekçesi kavramın son dönemlerde eleştirilmesi, Platonik üslubun sonucu ve felsefesinde sonrasında oynayacağı rol bağlamında değerlendirilmiştir. Ayrıca kavramın ‘ölçülülük’ olarak tercüme edilmesi konusunda gerekçeler sunulmuştur.

Bahadır Karadağ – Gazâlî’nin Felsefî Ahlâka Dair Görüşleri Hakkında İki Farklı Yaklaşım

Bahadır Karadağ – Gazâlî’nin Felsefî Ahlâka Dair Görüşleri Hakkında İki Farklı Yaklaşım

Bahadır Karadağ, Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi, Felsefe Bölümü

https://orcid.org/0000-0001-6776-0264

DOI: 10.5281/zenodo.7239110

Gazâlî’nin Felsefî Ahlâka Dair Görüşleri Hakkında İki Farklı Yaklaşım

Bu makale Gazâlî’nin filozofların ahlâk hakkındaki görüşleri bağlamında iki farklı yaklaşım örneğini ele almaktadır. Gazâlî fıkıh, kelam ve felsefe konularında döneminin etkili şahsiyetlerinden birisi olup hayatının bir safhasında, hakikî bilginin sûfîlerin yolundan gitmek suretiyle elde edilebileceğini savunmuştur. Bununla beraber Gazâlî, kitaplarını tetkik ettiği filozofların metafizik ve fizik öğretilerini eleştirmiş olmasına rağmen onların ahlâka dair söyledikleri şeylerin önceki zamanlarda yaşamış sûfîlerden gelen bilgiler olduğunu ifade etmiştir. Bu çalışmada Gazâlî’nin, filozofların ahlâk öğretilerine yaklaşımının mahiyeti üzerinde duran ve bu bağlamda Gazali’yi yorumlayan iki uzman görüşü ele alınmış ve değerlendirilmiştir.

Yasin Şahin – Henri Bergson’da Statik ve Dinamik Ahlâkın Sosyolojik İzdüşümü

Yasin Şahin – Henri Bergson’da Statik ve Dinamik Ahlâkın Sosyolojik İzdüşümü

Yasin Şahin, Arş. Gör. Dr., Giresun Üniversitesi

https://orcid.org/0000-0002-4016-1736

DOI: 10.5281/zenodo.6476578

Henri Bergson’da Statik ve Dinamik Ahlâkın Sosyolojik İzdüşümü

Bergson’da “ahlâk” kavramı üzerinden kapalı ve açık toplumların ahlâklanma biçimleri incelenmiştir. Ayrıca statik ve dinamik ahlâkın nasıl oluştuğu ve toplumsal alanda ne gibi yaptırımlarının olduğunun da üzerinde durulmuştur. Bergson, kapalı ve açık ahlâkın nasıl kazanılmış olduğu ve toplumsal alanda ne tür kültürel etkilerinin olduğunu bu eserinde açıklamıştır. O kapalı ve açık ahlâk biçimlerini zihin-altı ve zihin-üstü terimleriyle izah etmiştir. Ayrıca Bergson dinleri statik din ve dinamik din olmak üzere ikiye ayırmaktadır. O’na göre statik din sitenin dinidir, kapalı özellikte olup cemiyete aittir. Dinamik din ise açık dindir ve insanlığa aittir. Bu çerçevede Bergson ahlâk biçimlerinin, toplumların ve dinlerin birbiriyle ilişki biçimlerinin genel bir değerlendirmesini yapar.